Gelecek Partisi Genel Lideri Ahmet Davutoğlu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu‘na siyasi yasak ve mahpus cezası verilmesine ait olarak “Mesele İmamoğlu değil yalnızca, sıkıntı İBB’nin büyük rant alanı. Tayyip Bey’in en büyük zaafı budur yenildiği ve kaybettiği şeyi unutmuyor. Oraya takılıp kalıyor. Onu zihnine kazıyor ve gününü bekliyor. İmamoğlu’na karşı iki seçim kaybetmiş olmanın mağlubiyet psikolojisi var. Sıkıntı yalnızca İmamoğlu değil, diyor ki ‘bu adam beni iki kez yendi'” açıklamasını yaptı.
Gelecek Partisi önderi Ahmet Davutoğlu, Karar TV‘de Taha Akyol ve Elif Çakır’ın gündeme dair sorularını yanıtladı.
Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Tayyip Bey bir mevzuda çok fazla ve şuur dışı bir telaffuz tutturmuşsa önemli telaş içinde demektir”
“Eğer Tayyip Bey bir bahiste çok fazla ve şuur dışı bir telaffuz tutturmuşsa önemli tasa içinde demektir; ‘Altılı Masa çöktü çökecek’ bir yıldır bunu duyuyoruz. Bazen Bahçeli nöbetleşe dağıtıyor, bazen Erdoğan, bazen de onun taraflar medya dağıtıyor. Onlar her dediğinde Altılı Masa güçlenmiş bir formda çıkıyor. Ben bundan çok rahatsız değilim. O bu senaryoları ne kadar zikrederse, o kadar öngörü eksikliğiyle karşı karşıya olduğu ortaya çıkmış olacak. Başarılı olmak zorundayız. Türkiye’nin şu anda daha düzgün bir alternatifi yok.
“Kurdukları yolsuzluk sisteminin devam etmesini dilek ediyorlar”
Hep söyledim 200 yıllık çağdaşlaşma tarihimiz, 150 yıllık Meclis tarihimiz, 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizin, 75 yıllık demokrasi tarihimizin hepsinin toplamından bir kritik eşiğin önüne geldik. Erdoğan dağılmasını isteyecek çok doğal. Bahçeli dağılmasını isteyecek zira kurdukları yolsuzluk nizamının, kurdukları çarkın devam etmesini istek ediyorlar. Ve bu çark 90’lı yılların bütün düzeneklerini geri getiren çağ dışı sistemi söylüyor. Biz ise kararlılıkla ve inançla bu masanın başarılı olması için efor sarfetmek durumundayız.
“Tayyip Bey’in varacağı bir maksat yok”
Altılı Masa dağılmayacak. Dağılmaması için elimizden geleni yapacağız. Doğal geleceğe dönük olarak mutlak bir tabir kullanmak gerçek değil. Son kavşak her vakit kritiktir. Son kavşağa gelindiğinde taktik hareketler stratejik maksatları gölgeleyebilir. Bizim stratejik maksadımız Tayyip Erdoğan’ı da rahatsız eden de bu aslında. Ben daima söylerim. Tayyip Bey çok uygun bir taktisyendir, çok makûs bir stratejisyendir. Tayyip Bey’in gideceği, varacağı bir amaç yok. ‘Türkiye’yi şöyle bir yere taşımak istiyorum’; nereye taşımak istiyorsun diye sorsanız 30 sene önceki Tayyip Bey farklı şey söyler. 20 sene önceki Tayyip Bey farklı şey söyler. Hatta 5 sene evvelki de farklı.
Altılı Masa dağıldığında sizin bu kurduğunuz sistemin devamından öbür ne teklif ediyorsunuz Türkiye’ye? Bizim masanın önderlerinin en asli vazifesi stratejik amaçları unutmadan ve hiçbir taktik hareketin hiçbir kısa devirli çıkarın bu stratejik gayesi gölgelemesine müsaade vermeden bu ırmağın karşı tarafına geçmek.
“İsimler üzerinde konuşmayı hem riskli buluyorum hem hakikat bulmuyorum”
Tayyip Bey gitsin diğer biri gelsin ya da AK Parti-MHP koalisyonuyla şu koalisyonu gelsin diye seçime gitmiyoruz. En azından ben o denli yorumluyorum. Onun için isimler üzerinde konuşmayı hem riskli buluyorum hem hakikat bulmuyorum. Tayyip Bey’in bu taktisyenin özeliği ile ilgili söylentiler var bizim amacımızda Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nin çarpık tertibi yerine gerçek manada demokratik insan hak ve özgürlüklerine güçlü parlamenter sistemi kurmak ve devlet mimarisini tekrar nizama koymak, yoksulluğa boğulmuş milletin refah seviyesini yükseltmek, itimadının yok olduğu adalet sistemine itimat aşılamak ve tabiri caizse büyük sarsıntılar geçirmiş bir binanın sütunlarını tahkim edip tekrar estetikle onu inşa etmek. Bizim amacımız bu olmalı.
“Boş tarafını görürseniz bir süre sonra herkes boş tarafını görmeye başlar”
Eğer biriyle yol yürüyorsanız olabilecek sorunları görürsünüz. O sorunları lisana getirmek sizi bir yere götürmez. Şu bardağın dolu tarafını görerek yol yürüyebilirsiniz ortaklarınızla. Boş tarafını görürseniz bir süre sonra herkes boş tarafını görmeye başlar. Hatırlarsınız, fiili durum yaratmaktan hepimizin kaçınması lazım demiştim. Artık de söylüyorum hepimiz birbirimizle bağlantılarında fiili bir durumla karşı karşıya bırakmamız birbirimizi kıymetli. Artık sayın Kılıçdaroğlu’nun sözü üzerine söz etmek gerekirse sayın Kılıçdaroğlu da şunu da daima söyledi. Altı önder karar verecek. Altı başkan birlikte karar verecek. Ben artık o tabire bakarım. Şu ana kadar şayet masa dağılmamışsa sayın Erdoğan’ın görmek istediği üzere, şu ana kadar bu çeşit açıklamalar büyük bir krize yol açmamışsa ve kendi ortamızda açık konuşmuşsak bunları da çözeriz. Ben burada çözülmeyecek bir sorun görmüyorum.
“Bütün başkanların aklı selim davranacağına inanıyorum”
Olumlu ve olumsuz tarafıyla şu anda masada oturduğumuz bir ortaya geldiğimizde altı önderin bağlantılarında birbirleriyle bir sorun yok. İnşallah bir sonraki toplantı da biz mesken sahibi olacağız. Bu hususları açarak konuşur ve yeniden Erdoğan’ı Bahçeli’yi çatlayacak biçimde güçlü bir açıklamayla yola devam ederiz. Bunu yapmak bizim tarihi vazifemiz. Bu sorun ne Kılıçdaroğlu’nun ne Akşener’in ne Davutoğlu’nun ne Babacan’ın ne Karamollaoğlu’nun geleceği ile ilgili değil. Münasebetiyle bütün başkanların aklı selim davranacağına ben inanıyorum. Bazen bağlantı sorunları olur, bazen öngöremediğimiz şeyler olur hepimiz insanız. Bu öngöremediğimiz ya da bağlantıdan doğan badireleri temel alırsanız bir süre sonra çözülemez hale gelir.
“Benim görevim orada çıkıp AK Partili ve MHP’li kitleye hitap ederek giden yola yanlış demek”
Sayın İmamoğlu meselesine bakalım. Artık bana da atıflar yapıldığı için muhakkak konuşmalarda Sayın Kılıçdaroğlu’na ve İmamoğlu’na da teşekkür ederim. Gerçek tasvir ettiler. Altı başkan sayın İmamoğlu’na karşı verilen cezaya karşı ortak bir hal sergilediler mi sergilediler. Tartışmalar geride kalır ortak tutum bir siyasi durum olarak kendisini gösterir. İlk kez altı parti bir büyük meydanda on binlerce beşere seslendi. Bir kısım arkadaş da şunu söyledi; ‘CHP çoğunluklu bir kitleye çıkıp AK Parti ve MHP’ye hitap etmeye çekinmediniz mi’. ‘Hayır’ dedim. Benim görevim orada çıkıp AK Partili ve MHP’li kitleye hitap ederek giden yola yanlış demek ve o kitle beni tahminen de o kitlenin içinde Güzel Partililer de vardı Gelecek Partili de vardı. Tahminen de gelecek seçimlerde beni rakip olarak gören bir kitle. Tahminen o sözlerim o sözlerim üzerinde o kitlenin coşkusu azalmadı arttı, en ufak olumsuz bir şey de gelmedi. Günlerce bana tebrik bildirisi geldi. Özellikle AK Parti seçmeni oradan seslendiğim için teşekkür bildirisi attı. Zira bizim artık bir mahalleye kendimizi hapsedip öbür mahallelere gözümüzü kapatma lüksümüz yok. Sayın Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısını ben bu manada olumlu görmüştüm.
“Saraçhane’de verilen fotoğraf ile Sayın Erdoğan’a ve Bahçeli’ye yaptığımız operasyonu görüyoruz”
Benim görevim ilişkin olduğum mahalleyi barışa hazırlamak. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Akşener’in vazifesi de bu. İmamoğlu mu Kılıçdaroğlu mu Davutoğlu mu Kılıçdaroğlu mu diye bütün sıkıntı indirgenirse hepimiz kaybederiz, memleket kaybeder, millet kaybeder ve gelecek kuşaklar kaybeder. Bu Saraçhane’de verilen fotoğraf sayın Erdoğan’a ve Bahçeli’ye yaptığımız operasyonu görüyoruz. Ve bunun karşısında ortak uğraşa kararlıyız resmidir. Artık o fotoğraf üzerine konuşmak yerine ve aslında o fotoğraf üzerine yeni bir kıssa yazmak yerine şahıslara bağlı olarak partiler ortasında ihtiraf kim çabalarsa hangi ismine yaparsa bunu vahim kusur işler.
“Odaklanması gereken husus Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Akşener’in ne dediği değil, Saraçhane’deki resim”
Karar çıkar çıkmaz sayın Kılıçdaroğlu’nu aradım Almanya’da uçağı inmek üzereydi. Söyledim geçmiş olsun ortak direnç göstermemiz lazım, yanlış bir karardır. Başkanlar ortaklar sayın İmamoğlu’nu ziyaret edebiliriz sizde uygun görürseniz. O da çok yeterli olur dedi. Sonra sayın İmamoğlu’nu aradım telefon düşmedi sayın Akşener’le ikisi birlikteydi onlarla konuştuk. Ben geleceğim bu gece lakin ayrıyeten yarın birlikte bir şey yapmak konusunu Kılıçdaroğlu ile görüştüm. Siz karar verdiğinizde haber verirseniz ahenk gösteririm dedim. Sayın Babacan’la da görüştüm.
Bu ayrıntısı vermemin nedeni şu; hem siyasi hem insani boyutu var. Ben ortada bir külfet görmüyorum. Olur, daha önümüzde hatta bazen kimi külfetlerin biraz erken çıkması sonra çıkması aşı üzere tesir yapar. Daha büyük dertlerde nasıl davranacağınızı kestirirsiniz. Son çıkan tartışmaların bize aşı tesiri yapacağını ve direncimizi artıracağını, karşılaşacağımız meseleleri daha rahat aşma konusunda olabilecek irtibat meselelerinin olmaması konusunda bizi temkinli kılacağını göstereceğini düşünüyorum. Lakin odaklanması gereken bahis sayın Kılıçdaroğlu, sayın Akşener’in ne dediği değil Saraçhane’deki fotoğraf. O fotoğrafın verdiği bildiri korunmalı. Zira o bildiri yalnızca Erdoğan’a yalnızca geniş kitlelerine halk kitlelerine verilmiş bir bildiri değil, hepsinin içinde olduğu bir bildiri. Ondan sonra iktidarın atabileceği adımlara karşı da önemli bir ikaz bildirisidir.
“İki aday çıkması kıyamet değil”
Geçen sene seçimlerden sonra seçim yasası çıkmıştı o vakit size hatırlıyorum şunu söylemiştim. İki aday çıkması kıyamet değil. Neden biliyor musunuz? Yolun başındaydık. Yolu görmek durumundaydık. Tek aday ihtimali tek adayı zaruriyeti bugün çok daha fazla. Artık onu söyleyerek iktidar tarafının oyun planlarıyla ilgili bir şey bir ipucu vermek istemem lakin taktik sebeplerle iki aday çıkarmak gerekebilir. O taktik sebepleri burada açmak istemem. Siyasette şayet bir yol alıyorsanız bu bir strateji oyunuysa karşı tarafın atılımına nazaran sizin esnek olmanız lazım. Kesinlikle şunu yapacağız dediğinizde o yapılacak şeyi bildiği için ona nazaran ayarlanır. Niçin biz karşı tarafa o şeyi verelim. Aslında en büyük zaafı yaptılar. Mutlak olarak Tayyip Erdoğan adayım ilanı edildi çok erken edildi erken vakitte. Onun için sizde bir an evvel ilan edin diye maçı bitirmeye çalışıyorlar. Maçın en kritik atılımını kendileri belirlemek istiyorlar. Bizim Cumhurbaşkanı adayımızı. Dikkat edin Erdoğan ne dedi Samsun’da. Bu benim son seçimim. Demek zorunda kaldı. Şayet söylemeseydi ben mutlak adayım diye o vakte kadar esnek bir halde giderdi. Anlaşmalı olarak yapılan her şey altılı masayı güçlendirir. İki aday olsa da mutabakatlı olarak gösterilse de sorun olmaz.
2009 yılında birinci sefer söyledi. Ben de yanındaydım. Yeni bakan olmuştum. ‘2011 benim son seçimim olacak’ dedi. 2012 kongresine giderken söyledi. Tüzük gereği son kongresi olması gerekiyordu. İnsanların merhametine kendini sığındırıyor. Bana bir baht daha verin bir daha yokum. Önce biz kendi ödevimizi yapacağız. Kendi ödevimizi tamamlayacağız sonra Cumhurbaşkanı adayımızı da bu ödevin paydaşı yapacağız.
“İmamoğlu’na karşı iki seçim kaybetmiş olmanın mağlubiyet psikolojisi var”
Mesele İmamoğlu değil yalnızca, sorun İBB’nin büyük rant alanı. Kaybettiği bir savaş. Tayyip beyin en büyük zaafı budur yenildiği ve kaybettiği şeyi unutmuyor. Oraya takılıp kalıyor. Birisine karşı bir şey hissediyor. Birisinden bir olumsuz görüyor zihninde tutuyor. Onu zihnine kazıyor ve gününü bekliyor.
İmamoğlu’na karşı iki seçim kaybetmiş olmanın hezimet psikolojisi var. Sorun yalnızca İmamoğlu değil. Diyor ki bu adam beni iki sefer yendi. Binali Yıldırım en büyük aktörünü çıkardı karşısına. Gerçi en değerli aktörü ama girdiği her seçimi kaybeden aktörü o farklı bir şey. Oradan o maçı geri almaya çalışıyor. Genel seçime giderken İBB’nin liderini boşaltmak ve kendi adamını getirmeye çalışıyor. Bak Erdoğan tavşanı çıkardı ve maalesef haklı haksızdan daha çok kimin yendiğine bakıyor bazen. Bakın ben kaybettiğim savaşı tekrar kazarak savaşa gidiyorum demek. Biz Erdoğan’dan vazgeçmeyelim o denli diyor bu türlü diyor gücünü koruyor dedirtmek. Hiçbir savaşı kaybetmediği imajı vermek.
“Korku salarak iktidar ve devlet adamı olunmaz”
Bugün beşerler yalnız kaldığımızda şikayet ediyor. Lakin neden korkup yanıma gelemiyor. Zira Davutoğlu’na bunu yaptı sanki bana neler yapar, onun üniversitesi vardı kapattı sanki bana neler yapar. Bu kaygıyı salarak iktidar ve devlet adamı olunmaz. Artık İmamoğlu atılımını yalnızca ileriye hakikat değil, geriye dönük bir maçın aktüel bir bahis olarak görmek lazım.
“CHP’nin içişlerine müdahale etmeye çalışan aktör sayın Erdoğan’dır”
Bence şu anda CHP’nin içişlerine müdahale etmeye çalışan aktör Sayın Erdoğan’dır. Bu kararıyla hem iç tartışma çıkarmak istiyor yani bu atağıyla hem de orada bir liderlik tartışması yani aday Cumhurbaşkanı adayı CHP’nin başında kim kelam olacak üzere. Ve kimi açıklamalarla bu atağını yanlışsız çıktığını kendisi için hakikat sonuçlar verdiğini düşünerek keyifli oldu. Artık bizim bu topu geriye atma yolumuz, yöntemiz altılı masayı tahkim etmek, her partinin kendi içine bakıp çeki nizam vermesi. Biz de dahil hepimizin.”